İlk öykülerinde romantik bir atmosfer vardır. 1935'te yayımlanan ilk öykü kitabı Değirmen'de yer alan öykülerin çoğu bu anlayışta yazılmış ürünlerdir. 1936'da yayımlanan Kağnı'da toplumsal gerçekçiliğe yönelişin ilk izleri vardır. Sabahattin Ali sanat anlayışını şu sözlerle ifade etmiştir: "Benim kanaatimce sanat insanı ve hayatı ve bunların manasını öğretmekle muvazzaftır. Ancak bu takdirde geniş bir kitlede daha çok insani olmak, daha iyi bir hayata varmak arzuları belirir. Sanat bütün teferruatıyla hayatı ihtiva etmeli, insanca yaşamak, insan gibi yaşamak, daha iyiye, daha yükseğe, daha temize doğru koşarak yaşamak arzusunu, hatta ihtiyacını uyandırmalıdır." Bu sözleri çok önemlidir; çünkü buradaki düşünceleri; onun eserlerini anlamak için bize rehberlik eder. Onda insan sevgisi, yaşamı daha iyi koşullar içinde sürdürme çabası temel görüştür. Çevreyle çatışması egemen güçlerle ve bürokrasiyle bilinçli bir çatışmaya dönüşür bu düşüncelerinden dolayı. Cezaevlerindeki izlenimleri, orada karşılaştığı insanlar ve onların hikayeleri de Sabahattin Ali öykülerinde izler bırakmıştır: Kağnı, Kamyon, Kafa Kağıdı, Arabalar Beş Kuruşa öykülerinde olduğu gibi...
Gözlemci gerçekçiliğinde başarılı olduğu için çevre betimlemelerinde, atmosfer kurmada ve karakter yaratmada hayli etkindir. Egemen güçlerle ve çevresindeki kişilerle çatışmaları son öykü kitabı olan Sırça Köşkte'ki öykülerde toplumcu gerçekçi bir çizgiye dönüşür. Sabahattin Ali birçok öyküsünde folklordan yararlanmış, halk dilinin gizemli yalınlığına ulaşmıştır. Özellikle masal dilinin yumuşaklığının, sıcaklığını ve düşselliğini ustaca aktarabilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder